Oturdum, haberler izlemeye koyuldum… Hay izlemez olaydım. Hangi kanalı açtıysam, yok şu şunu öldürmüş, filan kazada 100 kişi öldü, bu buna tecavüz etmiş, bu bununla ilişkideyken diğeri bir başkasıyla bilmem ne yapıyormuş, bir diğeri de bunu öğrenince, hooop toplu cinayet ve katliamla sonuçlandı.
Nereye bakıyorsak, yüzümüzü nereye çeviriyorsak, kan, gözyaşı, ölümler, insanların insanlıkdışı davranış ve hareketleri. Bu insanlar neden bir birine düşman? Bir biriyle ne alıp veremedikleri var?
Ben nacizane bir kaç fikrimi söylemek isterim. Toplumu dikkatle incelersek, insanlara enjekte edilen temel fikir, sürekli bir biriyle yarış halinde olduklarıdır. Yani bu hayat bir pist ve herkes koşuyor bu dünyada, Bitişe ilk gelenin galip olacağını zannediyorlar, fakat haberleri yok ki, bitişe yetişen ölüyor. Ölüm bu dünyada insanları eşitleyen tek gerçektir. Bir zenginle bir fakir, aynı evde kalamaz, aynı yemekleri de yiyemez, aynı kıyafetleri de giyemezler, ancak her ikisi aynı yerde uyuycaklar, eninde sonunda. Bu insanları yarış atı gibi, belli bir ödül uğrunda savaştırmak, bir birine düşman ediyor. “Kazanan haklıdır.” Prensibiyle, kazanmak için her türlü kalleşliğe, hiylekarlığa göz yumuyoruz. Sonuçta bir kişi kazanıyor, fakat, biz ne yarışmasını, ne kazanmasını, ne kaybetmesini bilmiyoruz. Hırsımız, gayemizin, benimizin önüne geçiyor ve diğerlerini hor görmeğe başlıyoruz. Bir tahrik, bir kışkırtma oluyor sürekli. Sonra karşı taraf da kaybetmesini bilmiyor diyoruz ya, al sana hır gür…Bunun bariz örnekleri o kadar ki, sadece derbi maçlarını ve seçimleri izlerseniz ne demek istediğimi çok net bütün çıplaklığıyla görebilirsiniz.
Özellikle Doğu toplumunda, dikkat etmeyiz söylediklerimize. O toplum ki, tek kelime hayatlara mal olabiliyor. Doğunun düzeni sözlerin üzerine kuruludur.Doğu insanı ne yazıyı, ne yazmayı, ne de yazılanı okumayı sever. Mesela metrolara dikkat edin, duvardaki çarşaf çarşaf istasyon çizelgelerine rağmen, muhakkak biri çıkıp da size bir metro istasyonuna nasıl gideceğini soracaktır. Doğuda kelimeler önemlidir, ama bir de işimize geldiği gibi yorumlamamız var. Bazı kelimeler bazı anlamlara gelmese de biz getirmesini biliyoruz. İşimize geldiği anlama getiriyoruz kelimeleri de, alet ediyoruz kendi pis amellerimize. Oysa söylenenlerin hepsinin, söylenmek isteneni saklamak için bir perde, bir duvar, bir sed olduğunu göremiyoruz. (Görmek istemiyoruz olacak doğrusu. )Kendimizi ucuz, basit teesellilerle avutuyoruz. Oysa sözde tesellilerden nefret ederiz hepimiz.
Mesela siz hiç, bir Batı ülkesinde “kıskananlar çatlasın!!!” diye bir ifade duydunuz mu? Siz hiç bir Batılının kocasıyla, komşunun karısı kürk giyiyor (aman hayvanları öldürmek yasak, durun yapmayın!), ben neden giymiyorum diyerek kavga ettiğine şahit oldunuz mu?
O kadar bu hayatı yarış olarak görüyoruz ki, “rakipleri” takip etmekten “oyunumuza” bakamıyoruz ve sonuçta kaybeden hep biz oluyoruz. Oysa önümüzde bir hayat var…Yaşanmalı, dolu dolu yaşanacak, bir hayat. Kendimizle yarış halinde olunacak, kendi halimizde, kendi sevdiklerimizle tadına doyum olunmayacak bir mutlulukla yaşanacak bir hayat… BİZİM HAYATIMIZ.
Qelender MEMMEDLİ