Yazının bir ihtiyaçtan doğduğu M.Ö. 3200 yıllarında hayal olamayacak kadar gerçekti. Şu an ise sözcüklerime sığınmış bir hayali gerçekleştirdiğimi söylemek benim için bir ihtiyaçtan fazlası.
Aslına bakarsak, tüm bu yazının icadından doğan edebiyatı pek sevmem diyebilirim. Ama bu sözümün bir palavradan ibaret kalmasını istemem. Edebiyattan asla hoşlanmazdım. Çünkü “edebiyat yapma” sözleri her zaman beni en inciten parçam olarak kalmıştı. Hani doğru söylenen sözler karşındakinin kelimelerinin -sadece kendini haklı çıkarmak için birkaç abes hece birleşimi- kabalığını taşımıyorsa yalanlanır ya, oydu işte.
İlk kalemimi elime alışım on birinci yaşımın son aylarıydı. Öğretmenimin sadece beşinci sınıfa geçen bir öğrenciye tanıtmaya çalıştığı kompozisyon -sadece paragraf düzeni hakkında sahip olduğum bilgiyle yazdığım metin- sayfalarından ibaretti. Bu bir zorunluluktu, evet. Ben de yanlış tavırlar ile bu sorumluluğu üzerimden atmaya çalışmıştım. Yakın dostumuz olan sevgili lise edebiyat öğretmeninin yanına koştum koşmasına, kompozisyonumun konusu hakkında benden bir araştırma yapıp gelmemi söylemesinden hemen öncesinde. Neyse işte yeterli sayıda bir şeyler internetten okuyup tekrar komşu evde buldum kendimi. Ben kendi düşüncelerimi yazarak metni bitirmiştim, o da bütün hatalarımı açıklamış düzeltmişti hepsini. Sonunda elimde mükemmel denilebilecek bir kağıtla okula gitmiştim ertesi gün. Ama henüz bu metin bende ne yazmaya ne de okuduğum araştırma konusuna karşı yakınlık oluşturmamıştı.
Elimde yüzlerce kez tekrar okuduğum kompozisyonumla sıranın bana gelmesini beklemek öğretmenimin vereceği geri dönütten daha iyiymiş, bunu da dersin başlamasından yarım saat sonra anlayabildim ancak. Cevabından itibaren izin isteyip tüm kalan derslerinde bahçede ağlayabilmek kalmıştı sadece elimde. Kompozisyonu benim yazmadığım üzerine kesin ve net yargılar içeren kırıcı sözcüklerdi bunlar. Ben de farkındaydım ilk amacım ödevimi başka birine yazdırmaktı ama bunu yapmamıştım bile. O metni ben yazmıştım, en değerli ve ilk denememdi o benim. İçimdeki duygular ağır basmıştı mantığıma. Eve vardığım ve kendimi toparladığım andan itibaren elime aldığım kırmızı başlık kalemi ve yumuşak kurşun kalemimle kendi kendime devam ettim yazmaya. Bence öğretmenim de zamanla bendeki değişimi fark etmiştir fakat araya giren bir dönem okul değiştirmemle son bulduğu için bambaşka bir semtteki bambaşka öğretmenlerle tanıştım. Bir taraftan da edebiyata olan nefretim bir ateş misali yavaş yavaş harlanarak devam etti.
Ta ki lisenin ilk edebiyat dersinde öğretmenimizin yaptığı bir deneme yazılısına kadar. Bilemiyorum, tekrar bazı şeyler üzerine kafa yormak benim için yeni bir başlangıça sebep oldu galiba. İlk yazışımdan çok farklıydı bu kez; düşüncelerim değişmişti ve değiştirmek istediğim sabit fikirler, bu fikirleri taşıyan insanlar vardı. Bu seferki kalemimi tutuşum benim için bir zorunluluk değildi, bir ihtiyaçtı. Ben bu denemenin yapılma sebebini hala anlamamama rağmen düşüncelerimi nasıl zapt edebileceğimi tekrar yıllar sonra keşfetmiş olarak yoluma yeniden başlayacaktım.
Işığı ne zaman görebilirim veya ona ne kadar yakın olabilirim bilemiyorum ama düşüncelerimin yazmaya duyduğum ihtiyaç doğrultusunda şekillenerek, denemelerimle adımlarımı korkmadan atacağıma artık eminim.